Mitolojik Köklerde Toprak ve İnsan
MİTOLOJİK KÖKLERDE TOPRAK VE İNSAN
“Evrende hiçbir tanrı, millet, para, insan hakkı, yasa ve adalet insanların ortak hayal gücü dışında var olamaz.” -Y.N. HARARİ
Şu anda bildiğimiz gerçekliğimizin hamurunda hayal gücü yatmakta. En başta yalnızca hayal ederek anlamlandırdık dünyamızı. Bilgi yoktu, o yüzden sihir dedik doğaya. Mitleri oluşturduk; bilinç farkında olmaksızın gerçekleştiriyordu bu eylemi. Anlamak ve anlamlandırmak için yalnızca düşler vardı elimizde.
Kızılderililer Mahiko dedi tanrıya. Önce suyu ve havayı, ardından toprağı yarattığını düşündüler. Evreni doğuran ve varlığı başlatana Ga-ia (toprak ana) dedi Antik Yunanlar. Ki (yer) dedi Sümerler, o ve gök birleştiğinde evrenin düzenlendiğini, insanın yaratıldığını ve uygarlığın başladığını düşündüler.
Mayalar su ve gökten oluşan dünyadaki sessizliğin toprağın doğuşuyla bozulduğunu dile getirdiler. Tanrının, “Boşluk dolsun! Deniz çekilsin, yeryüzü ortaya çıksın! Dünya, uyan! Böyle olsun!” sözleri ardından sonsuzluğa uzanan okyanusların üstünde dağ tepelerinin görüldüğünü iddia ettiler. Toprağın kabaran suları aşarak ufku yardığını anlattılar nesiller boyu.
Altaylar yine başlangıçta hüküm süren suyun üstünde bir taş belirdiğini, kişinin suya dalarak dipten çıkardığı çamuru tanrıya sunmasıyla tanrının, “Yer Yaratılsın!” buyruğunu verdiğini savundular.
Böylece yine topraktan var oldu yaşam.
TOPRAĞI İŞLEMEK İNSANI "İNSAN" MI YAPTI?
Benzer varyantlara sahip farklı medeniyetler söz konusu olsa da insanın hep topraktan yaratıldığına inanıldı; üreten, doğuran ve yeşeren toprak pek tabii yalnız bitkilerin değil tüm canlıların da kaynağı olmalıydı. Ondan gelen insan, ondan gelen tohumları işleyerek hayata tutundu.
Peki tüm bu mitlerin oluşumundan çok önceye, oturup neyin nasıl olduğunu düşünecek zamanın ve refahın bulunmadığı ilkel çağa dönecek olursak, neredeyse üç milyon yıldır avcılık/toplayıcılık yapan insan, yerleşik hayata geçmeye ve günümüzde imgelediğimiz “gerçek insan” olmaya ilk adımlarını atmaya nasıl başladı? Buğday. Köklere inildiğinde bu sorunun tek cevabıdır buğday.
“Biz buğdayı evcilleştirmedik, buğday bizi evcilleştirdi.” -Y.N. Harari
Yuval Noah Harari, "Hayvanlardan Tanrılara Homo Sapiens" kitabında insanlığın evrimindeki en büyük basamağın tohum yetiştirmek olduğundan bahseder. Daha rahat bir hayat arayışı beraberinde sorunlar da getirse insan ırkı için yeni bir çağ açacak gelişmeye vesile oldu; tarım devrimi!
Yalnızca küçük bir tohum.
İnsanın dokunduğu küçük bir tohum bütün tarihi değiştirdi. Buğdayla kurulan bağ yerleşkelere, yerleşkeler şehirleşmeye, şehirleşmeler kalabalıklaşan toplulukları bir arada tutmak için üretilen maddi- manevi, etik, sosyal tüm kurallara, kurallar yasalara, yasalar sistemlere ön ayak olmuş derken bir bakmışız binlerce yıl sonra hâlâ buradayız!
TOHUMUN ENERJİSİ, TOPRAĞIN MANEVİYATI
Binlerce yıl sonra hâlâ buradayız ancak ne yazık ki hâlâ toprağa bakmıyor yüzümüz. Aksine, toprağa dokunan insanın bir elin parmağı kadar kaldığı günümüz dijital dünyasında gıda ürünleri saf ve katkısız kalamıyor artık. Topraktan çıksa da saf topraktan beslenmiyor tohumlar. Bu doğrultuda biz de sürekli olarak yararı düşük, işlenmiş gıdalara maruz kalarak giderek daha fazla sağlık sorunuyla baş başa kalıyoruz. İşte, ekşi maya ekmeklerin, siyez ve karabuğdaydan yapılan yiyeceklerin önemi de tam olarak burada ortaya çıkıyor.
Besin zincirini bilirsiniz, enerji asla yok olmaz. Bir canlı diğeri tarafından tüketildiğine enerjisini onu tüketene aktarır. Uhrevi toprağın bağrından çıkıp insanı evcilleştiren, yerleşik hayata geçmesini sağlayan, bir bakıma ırkımızın bağımsız medeniyetlerinin doğuşuna aracı olan buğday ve ekşi mayadan üretilen hamur işi gıdalar yalnızca mideyi doyurup metabolik hareketleri başlatmakla kalmıyor; toprağın tüm spiritüel birikimi ve temiz enerjisini de manevi bedenlerimize aktarıyor.
Ürünlerimize ulaşmak ve toprağın temiz enerjisiyle doymak isterseniz linke tıklayabilirsiniz.